30.12.06

A NeW BeginninG...


Welcome to the New Year!

Every end is another beginning... 2006 ends and 2007 is nearly starting...


Times they are'a changin'...

I wish a year full of happiness for all the human kind and the universe... I wish there will be less violence and more peace and joy. I hope people learn more how to leave together. I wish that all the peaceful and respectful wishes of all come true in 2007...

This year starts with celebrations for different religions, I hope it goes on with those same feelings around.

Let's change together in 2007... Let's be the change!...
All Different All Equal!


~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

9.10.06

One Man Fight?!?

Stop the one man fight noW!

Violence against women is the greatest human rights scandal of our times. From birth to death, in times of peace as well as war, women face discrimination and violence at the hands of the state, the community and the family.

Amnesty International is running the Campaign "Stop the Violence Against Women/SVAW" since 2002. Now the campaign is continuing with a more interesting slogan "One Man Fight".


Join the campaign and act for human rights...

http://web.amnesty.org/actforwomen/index-eng

With best wishes for a better world....
Another world is possible, as long as we want it to be.


~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

8.9.06

SavaŞa SoN!

GELEN SAVAŞ
Bu gelen savas ilk degil.
Cok savas oldu bundan önce.
Bittigi gun en son savas
bir yanda yenilenler vardi gene,
bir yanda yenenler vardi.
Yenilenlerin yanında
kırılıyordu halk acliktan.
Yenenlerin yaninda
halk acliktan kiriliyordu...

BİR BARIŞ SAVAŞÇISININ ÖLÜMÜ ÜZERİNE
Carl Von Ossitzky'nin anısına.
Teslim olmayan o, öldürüldü.
Öldürülen o, teslim olmadı.

Uyarıcının ağzı toprakla kapandı.
İşte başlıyor kanlı macera.
Barışseverin mezarı üstünde taburlar tepinmede.

Savaş boşuna mıydı yani?
Bir başına savaşmayansa öldürülen daha kazanmamış demektir düşman.

Bertolt BRECHT

Dün Afganistan'dı, sonra Irak oldu, şimdi ise Lübnan...

Ne olur savaşlara son... Barış hemen şimdi!...

Bertolt BRECHT'e saygıyla...


~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

23.8.06

Love...


Love does not sit there, like a stone; it had to be made, like bread, remade all the time, made new.
"Ursula LeGuin"

Love is very hard indeed... I should learn more and more.
Am I ready for the real love? I can not answer still...

~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

7.7.06

ŞehiR - Mor ve Ötesi


Naçizane kişisel bir mor yazı

Sabahın köründe, daha gün ışımadan...
-------------------------------------------------

Onlarla ilk kez “Yalnız Şarkı”’nın klibine bir müzik kanalında rastlayarak tanıştım. Daha o zamanlar sadece 1996 yılının ortalarıydı sanırım, Radiohead “OK Computer” albümünü piyasaya çıkarmamıştı henüz. Mor-belki de siyah- ceketli bir solist, “Yanlış ve yanlış zaman, bunlar hep aldatmaca. Bunu artık anla. Belki bir gün güneş doğar mezarının üstünden. Sen sessizce uyurken… Uyanınca üzülme, gerçek bu işte. Tesadüfen yalnızsın, henüz yolun başındasın. Tesadüfen yalnızsın, gerçeklerin farkındasın...” sözlerini söylemekteydi. Şimdi hayal meyal hatırladığım klipte – çok uzun zamanlardır göremedim kendisini- solistin arkasında pencereler vardı, bir evin salonundaydı grup. Klip biterken bu şarkının bulunduğu albümü almaya karar vermiştim çoktan.

O aralar tam bir “loser” idim. ÖYS’den tam bir hezimetle ayrılmıştım kendi açımdan ve yalnızdım. O zamanlar en çok “Creep”’in de içinde bulunduğu Radiohead’in “Pablo Honey“ , içinde “Street Spirit”’in bulunduğu yine Radiohead’in “The Bends”, Marilyn Manson’ın “Antichrist Superstar”, Soundgarden’ın “Down On the Upside” ve Beck’in “Odelay” albümlerini dinlemekteydim.

Ve “Şehir”’i hemen bulup edindim. O zaman içinde bulunduğum ruh halinin tam bir özeti gibiydi. Özellikle “Past” şarkısı kişisel marşım olmuştu. Üç ay boyunca neredeyse sadece bu albümü dinledim, ve sonunda kaset yazlıktaki kasetçalarda şehit oldu. Yeni bir albüm almak zorunda kaldım. Neyse ki hayat yine de devam ediyordu!

Biliyordum onlarla aynı kuşaktan olduğumu, o yüzden aynı duyguları hissedip benzer şekilde ifadesini sevmem de oldukça normaldi. Zaten yaklaşık altı yıldır rock dinlemekteydim; rock tarihine dalıp çıkmış, grunge, punk ve post-punkta karar kılmıştım sonunda. Sanırım Türkçe olarak benzer duyguları duymak daha çok etkilemişti; onlar bir büyük şehirde yaşayan, bana benzer eğitim almış, modern hayattan aynı şekilde etkilenen, Türk gençler olarak benzer duyguların şarkılarını yapmaktaydılar.

Şimdilerde çeşitli vesilelerle “hangi albüm?” diye soruluyor. Ne yazık ki ben bu kadar kişiselleştirdiğim –kendimin bir parçası haline getirdiğim- bir albüm varken pek objektif olamıyorum. Genellikle çoğu rock grubu için geçerli olduğu gibi ilk albümlerinin çok iyi –hatta en iyi- bir albüm olduğunu iddia ediyorum.

Çünkü o albümü dinlediğimizde tam biz de hayatın -nasıl olduğu bilinmez şekilde- aynı çukurlarını keşfediyorduk, kendimizi kaybedip tekrar o albümle bulduk. Her şeyden önce o albüm bana çok samimi gelmişti. Bir arızalılık hali vardı ve bu "Şehir"de gerçekten de üst düzeydeydi.

Başkaları tarafından göz ardı edilen sorunları yaşayan, yalnızlıktan korkup korkmamak arasında gidip gelen, aşklar yaşayıp etkilenen, dünyanın gidişatından endişelenen ve tüm bunlar sonucu kaybedenler/losers/ kulübüne üyeliğini yenileyen kent yaşamındaki gençlerin şarkıları vardı bu albümde.
`~*~"~
Sabahın köründe; arızalılığımızdı, yok oluşa doğru kontrol edemediğimiz...
Yalnız şarkı; zaten hepimizi vurdu, yalnızlığımızın merhemi oldu.
Uyku; alkolik hallerimizi anlattı.
Şehir; karıştırdı aklımızı, modern şehirlerin karmaşık toplumlu o bencil haliydi.
Sessizlik; melankolikleştirdi, hayatın ne kadarını kontrol edebildiğimizi sorgulattırdı.

Faithful lover; aşkı anlattı “Robert Pack”’in sözleriyle. Bahardaki aşk başkadır hep.
Past; diplere, eskilere, özlemlerimize ve hayatımızdaki yanlışlara götürdü.
Rüya; ayrılıklarımız ve tutkularımız sonucu o uykusuz geçen gecelerimizi anlattı.
Reality; gerçeklerle yüzleştirdi hepimizi.
İthaf; eski aşklarımızı hatırlattı.
---------------------------------------------------------------------------
Mor ve Ötesi’ni dinleyin, ama ilk kılavuzunuz “Şehir” olsun...

--------------
I don’t care...

~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

PasT

PasT by MoR ve OtesI

It was the times when I missed the old times again and again. I missed the times, when I did not know anything about the "real" world. It was the hard times... I was learning...

I looked back the depths of my personality and background. I remembered our all aspirations back again. I evaluated all the wrong and right choices I had taken. I screamed out the fear and faced all the mistakes I have done on and on.

I felt so close to Kerem K. and mor ve otesi. We were definitely the same generation with similar fears and goals.. Some achieve, some still strive...

I adoured their "SehiR" album... and the one and only "PasT" has been placed on somewhere else...

~*~

~*~

PasT
every day it's getting tougher to take that torturing pain
the sweet memories of the past lead me to the end
knocked down by a game from the first day you watched me dyin'
that's not me in the mirror, in the dark
that's my end

i know that's the end

i miss my past and fear my end
and i'll do so till the end
i miss my past and taste the pain
and i'll do so at the end

day from day i decay faster you can't know how it feels
sitting up in bed at night i'm too tired for a sleep
this fear rips my heart apart but i don't know why i'm cryin'
there's nothing left to do and i think i can't go on

i know i can't go on...

i miss my past and fear my end
and i'll do so till the end
i miss my past and taste the pain
and i'll do so at the end...
~*~
Words: Kerem K.
Music: mor ve otesi & Sahin Yalabık
SehiR, 1995.
Ada Music

~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

3.7.06

Remembering Jim Morrison / Jim Morrison'ı hatırlamak...

James Douglas "Jim" Morrison, (December 8, 1943 – July 3, 1971)


I remember the first time I listened him singing. I remember his exceptional voice, full of emotions and intensity. I remember the high sense of blowing out. I remember his incomparable lust for violence, sex, alcohol, drugs, self-destruction, anything forbidden for any reason by the conservative society.

He came up with courage to outscore the authority of conservative middle class America and succeed. Millions of fans around the world are the witness of his success. He followed the motto "The road of excess leads to the palace of wisdom –William Blake" and succeed in all means.

I still remember the gorgeous day that I visited his grave in Pére Lachaise cemetary in Paris. I sang the famous “Light my fire” and “people are strange” with fans from Brazil, Sweden, USA, and Poland. I even remained my sign there with quote from "people are strange".

I still believe that "If the doors of perception were cleansed / All things would appear infinite", dear Lizard King…

"This is the end, beautiful friend.
It hurts to set you free,
But you'll never follow me.
The end of laughter and soft lies.
The end of nights we tried to die.
This is the... end."

Now I am also 28... It is time to go? I am nobody still...


~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

29.6.06

Ian Anderson was here...

The one and the only... Ian Anderson!


I had the chance to experience Ian Anderson Orchestral Performance with special guest Lucia Micarelli and Sefika Mutluer on the night of 23rd June in Izmir Fair Open Air Theatre.

It was thrilling to hear him flutter tonguing and singing or humming or even snorting on the stage live. He played most of the "Ian Anderson Plays Orchestral Jethro Tull" album and in addition her played duo on "Sefika's Blues" with Sefika Mutluer and "Kashmere" of Led Zeppelin with Lucia Micarelli. Lucia played one piece from her own album as well.

He was emotional in "Life is a long song" and inspired us back again. The long masterpiece "Budapest" was one of the last pieces of the concert and it was excellent... And those two ans a holf hours somehow ended as life ends...


~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

19.6.06

Alice ve Kedi / Alice and the Cat

Alice kediye sorar... / Alice asks the Cat...

Alice - Bu yollardan hangisini seçeyim? / Would you tell me, please, which way I ought to go from here?
Kedi / The Cat- Nereye gitmek istiyorsun ki ? / That depends a good deal on where you want to get to.
Alice- Bilmiyorum. / I don't much care where.
Kedi / The Cat- Nereye gitmek istediğini bilmediğine göre hangi yolu seçeceğinin ne önemi olabilir ki? / Then it doesn't much matter which way you go.
Alice – Yeter ki bir yere varayım… / …so long as I get somewhere.
Kedi / The Cat- Tabi varabilirsin, yeterince uzun yürürsen. / Oh, you're sure to do that, if only you walk long enough.


Alice - Ben bu deliler kalabalığına katılmak istemiyorum. / But I don't want to go among mad people
Kedi / The Cat- Bu mümkün değil. Burada hepimiz deliyiz çünkü. / Oh, you can't help that, we're all mad here. I'm mad. You're mad.
Alice- Ama ben deli değilim ki? / How do you know I'm mad?
Kedi / The Cat- Deli olmasan bizim dünyamıza gelir miydin? / You must be, or you wouldn't have come here.

Harikalar Dünyasına Hoşgeldiniz! / Welcome to Wonderland!
Chapter VI- Pig and Pepper, Alice Harikalar Diyarında / Alice in Wonderland, 1865.

Lewis Carroll [a.k.a. Charles Lutwidge Dodgson] (1832-1898)


~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

16.6.06

Fear!



Do the thing you fear to do and keep on doing it. That is the quickest and surest way ever discovered to conquer fear. ~~Dale Carnegie~~
Face Your Fears!


The fear is your motivation to act...
Live to act!
~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

1.6.06

Thinking About You!


Thinking About You - RADIOHEAD
- I have always seen "Pablo Honey" as one of the best albums ever made... It is a pity that I listened it much later than it is published, but everything has its own time. The time did not come then... I am thankful to Mr. Yorke for all the amazing feelings, as he helped to survive and get better.
This song was my prayer for the first beloved woman that left me. She took “the heart” with her.
I will not forget 1997 any way…A year of controversies... A year of mixed feelings.I have been broken... and I must have broken many hearts.
Now thinking about all again. Thanks for all the memories... -

Been thinking about you, your records are here,
your eyes are on my wall, your teeth are over there.
But I'm still no-one, and you're now a star,
what do you care?

Been thinking about you, and there's no rest,
shit I still love you, still see you in bed.
But I'm playing with myself, and what do you care
when the other men are far, far better.

All the things you've got,
all the things you need,
who bought you cigarettes,
Who bribed the company to come and see you honey?

I've been thinking about you, so how can you sleep?
These people aren't your friends, they're paid to kiss your feet.
They don't know what I know and why should you care
when I'm not there...

Been thinking about you, and there's no rest,
should I still love you, still see you in bed.
But I'm playing with myself, what do you care,
when I'm not there.

All the things you've got,
she'll never need,
all the things you've got.
I've bled and I bleed to please you.

Been thinking about you.

Pablo Honey, October 1991.
~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~ ~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

31.5.06

MoR ve OtesI Izmir'de yine...



MoR ve OtesI
Onlarla tanışalı on yıl oldu bile...

Ne kadar da hızlı geçiyor hayat…
Göz açıp kapayıncaya kadar veda ediyor günler…
Sanki daha dünmüş gibi, ama aradan beş yıl geçmiş bile…
O zaman onları hiç görmemişken daha, aynı şekilde düşünüyor gibiydim.
Şimdi artık onlara soracak sorum bile yok, biliyoum derinden.
Sorduğum soruların cevabını bile biliyor gibiyim.
21.04.2005
------------
MoR ve Otesİ yarın akşam (1 Haziran 2006) saat 21:00'de Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Buca'da sahne alıyor, benim 16. buluşmam...
Yine iyi bir albümle karşı karşıyayız, yarın güzel bir gün olacak.
Onlar yine karşımda sahnede olacaklar.
Hayat bazen güzel!... Mutluluk elimizde...

Benim hala büyük düşlerim var gerçekleştiremedigim... Sonsuz çaba... ve hayat...



~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

24.5.06

uNintended


UnintendeD - MusE

Taken from "Showbiz", November 1998.

~ This is a song I feel quilty... I remember my fault. I apologise to the person that deserves a big apologise even if it is not enough and she will not read my sentences.
Dear, I was also very young and did not have much experience in human love relations. I am still very sorry, "my unintended" I still apologize... I was cruel then ~

You could be my unintended
Choice to live my life extended
You could be the one I'll always love
You could be the one who listens to my deepest inquisitions
You could be the one I'll always love

I'll be there as soon as I can
But I'm busy mending broken pieces of the life I had before
First there was the one who challenged
All my dreams and all my balance
She could never be as good as you

You could be my unintended
Choice to live my life extended
You should be the one I'll always love

I'll be there as soon as I can
But I'm busy mending broken pieces of the life I had before

I'll be there as soon as I can
But I'm busy mending broken pieces of the life I had before

Before you

~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

Kanadalılar Avrupa'da



Kanadalı Seyyahlar Avrupa’da... Avrupa’yı Kanadalılar basmış!

Avrupa’da nereye gitsem Kanadalılar ile karşılaşıyorum, çok güzel yol arkadaşlığı yapıyorlar laf aramızda. İnanılmaz gelebilir, ama Kanadalılar belki de Avrupalılardan daha çok Avrupa’yı dolaşıyorlar.

Neden bu böyle acaba? Derdi tasası, işleri güçleri yok bunların? Dikkatle incelenmeye değer bir konu bu aslında. Ama onlar zaten Avrupalı değiller mi? Hatta Fransızca bile konuşuluyor onların oralarda hala… ~Zaten Fransızca çok Avrupalı bir dil gibi görünmüştür bana hep…

Geçmişlerini keşfetmek ve kişisel tarihleriyle yüzleşmek için geliyorlar bu kıtaya belki de, kim bilir? Bazıları ailelerinden kalma bir geleneği fazlasıyla yerine getirmek, bazıları yeni arkadaşlar edinmek, bazıları özgürlüğün farkına varmak, bazıları yollarda kendini bulmak, bazıları kendini kaybetmek, bazıları da sadece yeni yerler görmek istiyor…

Hatta Granada’da tanıştığım bir Kanadalı arkadaşımın anne ve babası zamanında 1969’da Hippilerin özgürlük zamanında çift katlı bir İngiliz otobüsüyle Londra’dan Tibet’e kadar gitmiş. Zaten onun da bu Avrupa gezisine çıkmasının ana sebebi onların gezi defterleri okumasıyla aldığı ilhammış. Ne yazık ki o tek başına seyahat ettiğinden ancak Yunanistan’a kadar gidecek cesareti olduğunu söylüyordu, sanırım ben Türkiye’ye gelmesi konusunda ikna etmiş oldum. ~(Granada’da Makuto Guest House diye bir mekân var Elhamra Sarayı’nın karşısındaki yamacın tepesinde. Burada kalmayı ihmal etmeyin, yolunuz düşerse Andalucia’ya… Kendinizi evinizde hissedeceksiniz. Hamak keyfi atlanmamalı.)

Yollardaki Kanadalıların genellikle gerçek bir seyyah ruhuna sahip oldukları söylenebilir. Seyyah Kanadalıların çoğunluğu dürüst, açık sözlü ve sempatik insanlar. Çok şey görmüş geçirmiş bir duruşları var, fazlasıyla kendinden emin ve kendine güvenen bir insanın görüntüsü bu. Ama tüm bu görünür halin altında bir kırılganlık hali saklı gibi, bilinmez neden...

Bu modern seyyahların büyük çoğunluğu ABD’ye ve özellikle de ABD’nin uyguladığı dış politikaya karşı. Kanada’nın ABD’ye nazaran daha gerçek(!) bir özgürlükler ülkesi olduğunda hemfikirler. Kanada’daki devlet düzeni ve demokrasi; daha çok Avrupa demokrasisi gibiymiş. İnsan haklarına saygılı, herkese eşitlikten yana, çok partili demokrasiye sahip, hukukun üstünlüğüne saygılı, azınlık bireylerinin de insan olduğunu kabul eden, sosyal birliktelik ve eşitlikten yana ve farklılıkları bir güç algılayan daha gerçek bir demokrasi. Aslında bu düzen herkesin hayali, oluşturulmak istenen büyük düş. Bu değerler zaten yeni Avrupa’nın değerleri... Kanadalılar da Avrupa’da daha rahat ettiklerini söylüyorlar, belki bu nedenledir.

Kanadalılar karış karış tüm Avrupa’yı geziyorlar, ben de onlara eşlik etmek istiyorum sonsuza kadar... Onlar gerçekten de onların her biri çok iyi yol arkadaşlığı yapıyorlar. Sanırım özellikle Atlantik Okyanusu kıyısında ateşin etrafında tüm hostel insanları beraber otururken nereden olduğumu sorduklarında verdiğim “Türkiye’den” yanıtı sonrası güzel Kanadalı insanların gözlerinde büyük bir şaşkınlık ifadesiyle beni baştan aşağı tekrardan süzmelerini seviyorum.

Korkmayın, siz de Kanadalılar gibi yola çıkın. Her yol yeni bir sonsuz macera... Yaz daha yeni başladı...

Neil Young'a saygıyla....
-----------------------------------
18.06.2004 – Sevilla
------------------------------------
~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

NeW BorN

New Born - MUSE
- I have many memories with the sountrack from "Muse" especially from 2001 and 2002.
I still feel the same; joy and sorrow. I broke some hearts and I was broken into pieces already.
I also remember Omerli H2000 Festival between 29th June and 3rd July 2002. What a great gig it was!
I WAS Growing like the new borN!-

Link it to the world
Link it to yourself
Stretch it like a birth squeeze
The love for what you hide
The bitterness inside
Is growing like the new born
When you've seen, seen
Too much, too young, young
Soulless is everywhere

Hopeless time to roam
The distance to your home
Fades away to nowhere
How much are you worth
You can't come down to earth
You're swelling up, you're unstoppable

'cause you've seen, seen
Too much, too young, young
Soulless is everywhere

Destroy the spineless
Show me it's real
Wasting our last chance
To come away
Just break the silence
'cause I'm drifting away
Away from you

Link it to the world
Link it to yourself
Stretch it like it's a birth squeeze
And the love for what you hide
And the bitterness inside
Is growing like the new born

When you've seen, seen
Too much, too young, young
Soulless is everywhere

Destroy the spineless
Show me it's real
Wasting their last chance
To come away
Just break the silence
'cause I'm drifting away
Away from you

~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

20.3.06

LiFe...

...The purpose of life is a life of purpose. - Robert Byrne
Life is an endless adventure... Live to act! Act to learn!...
~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

9.2.06

Cartoons

I believe the key word is "respect"; "tolerance" comes after. I think every one in the world should find a way to respect any other thought and tolerate it. We must not fear from the other.

When I heard about the famous "cartoons", my first thought was about the respect that is why. There are certain values which should be taken into account before taking any action on them. In this case and in the following actions by other newspapers from different countries, we see an example of provocation instead of respect. The worst part is that they had already knew that they would provoke all of Muslims (I am not saying just the fundamentalist Muslims!) of the world. This is very contradictory with the aim of the newspaper, which they are saying now. Even the freedom of expression -the fundamental of the thought in "Europe"- does not support an act like this.

When I look at the result of the cartoons, I fear about the future. Because this cartoons ratifies the fundamentalist and fascist groups on the world. There was no need for an act like that. Instead the world needs understanding and peace much more than any time of humanity... Stop the war against any thoughts and beliefs!

I am not going to defend the right to offend anyhow!
<<<<<<>>>>>>
Turkey is in Europe for centuries, I do not want to give a history lecture though.
~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

7.2.06

Mançuryalı Aday ve HollywooD

MANÇURYALI SİNEMA

Dün bir yeniden çevrim filmi olan "Mancuryalı Aday" filmini seyrettim, oldukça iyi kotarılmış bir filmdi. Orjinal filmin politik altyapısı başarılı bir şekilde günümüze uyarlanmış, sürükleyici bir anlatımla desteklenmişti. Filmde Denzel Washington yine çok iyi bir oyunculuk kompozisyonu göstermişti. Film son zamanlarda gün be gün daha fazla aklımızda yer eden komplo teorilerini büyütüyor...

Öte yandan bu filmle birlikte Amerikan Sinemasının "yeni" film üretimi konusunda zorda olduğu konusundaki düşüncelerimiz güçleniyor…

Amerikan sineması veya yaygın kullandığımız adıyla Hollywood sineması bile artık film çekecek yeni konu bulma konusunda çok büyük zorluklar çekmeye başladı. Yeni film çekebilmek için tekrar ede geldikleri bazı yollar oluştu son yıllarda açık ve net olarak.
Bu yolları kısaca şöyle özetlememiz mümkün;
  1. Çizgi romanların sinemaya aktarılması: Arada sırada çok başarılı olanlarını da gördük, bu nedenle bu tür filmlerin sayısı arttı. "Örümcek Adam", "Hulk", "X-Men" gibi başarıyla sinema perdesine aktarılmış örneklerin yanında hiç başarılı olmayan örnekler ("Kızılmaske", "Yarasa Adam"'ın 2.film sonrası, "Kedi Kadın") ortaya çıkarılıyor ve hızla tüketiliyor.
  2. Eski Hollywood filmlerinin tekrar çevrimi: 1950-60'lardaki büyük bir "gerçek" Hollywood sineması külliyatı fütursuzca sömürülüyor günümüzde. Kendini tekrar etmeyi yeniden doğuş ve gençleşme iksiri gibi pazarlıyorlar. Bulunduğumuz ay içerisinde vizyona girme şansı bulan "Mançuryalı Aday" ve "Ankanın Uçuşu" filmlerinde olduğu gibi...
  3. Uzakdoğu ve Avrupa filmlerinin Hollywood usulü yeniden çevrimi: Bu kategoride ise henüz başarılı filme pek rastlanmadı, hep ilk çevrimler “mükemmel” olma özelliklerini devam ettirdiler. Bu kategoride sayabileceğimiz "Vanilla Sky", "Halka", "Kahraman" gibi filmler çok yakın zamanlarda sinemalarımızı ziyaret ettiler.


Bakalım Hollywood ileride tüm dünyada daha fazla insanı afyonlamaya çalışırken yeni “başka” konular bulabilecek mi yoksa bu tekrardan biraz ısıtıp sunma çalışmasına devam mı edecek? Ben şimdilik pek ümitli değilim ya...

Amerikanlaşma kampanyamızın geleceğini zaman içinde göreceğiz.

--------------

09/01/2005

--------------------------------
~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

Tüketen Hayatlar

İçi boş bedenlere kıstırıldık...

Bizler, modern hayatin mutlu ve rahatça yaşayan genç insanlarıyız. Bizlerde Diet-cola mantığı var. Yemek yiyelim ama şişmanlamayalım, sınavları ders çalışmadan geçelim, sevelim ama özgür kalalım. Biz fazla kolaycı büyüdük. Aşkı küçümsemeyi öğretti, donemin ünlü şarkıları. “Çeker giderim” dedik, “keyfin bilir” dedik, "on dakika sonra başkası gelir” dedik. Sevdiklerimize bir türlü saygı duyamadık. Öyle pek sık da gerçek aşık olmadık zaten. Aşık olmayı da küçük düşürücü, aşağılayıcı bir özellik olarak belledik.

Modern, içi boş bedenlerle buluştuk diskolarda, barlarda. Hep beraber çılgınca salladık bedenimizi, çılgınca eğlendik. Bir bedenden ötekine yelken açmak hiç zor olmadı. Herkes eğlenmeye gelmişti zaten. Reddedilsek ne yazardı ki, döner başkasına asılırdık. Yüreğimizin tam ortasında duran mutluluğu vücudumuzun başka yerlerinde aramaya çalışırdık.

Dilimize doladığımız bir özgürlüğümüz var. Bağlılık ve bağımlılık kelimelerinin arasındaki ince çizgiyi bir türlü algılayamıyoruz. Bağımlı olmayalım diye güzel aşkları, güzel insanları harcıyoruz. Çağımızın özgürlük zehirlenmesi içimizi, ruhumuzu boşaltıyor, farkına varmıyoruz. Sorumluluk alamayan, bencil yaşayan sürü psikolojisine sahip yeni dünyanın çocukları olduk farkına varamadan... Belki de hayatı ıskalıyoruz farkına varmadan...

Bir ilişkiden ötekine geçiş sırasında nadiren sancı çekiyoruz. Birinden vazgeçmek çok kolay, çünkü dışarıda daha neler var neler... Vazgeçmek bu kadar kolay olunca, hiçbir soruna tahammül edemiyoruz. Kendimizi üzmeyi pek sevmiyoruz. Bütün bu maceralar sonunda ne kendimize güvenimiz kalıyor, ne de karşıdakine. Bir ilişkiyi önemsemeye başladığımızda bocalıyoruz. Nerede durup nefes almamız gerektiğini kestiremiyoruz. Güvensizliğimizin sonunda bizi korkular bekliyor.

Hem olacaklardan, hem aşık olmaktan, hem evlenmekten korkuyoruz. Ona güvensek de etrafa bir turlu güvenemiyoruz. Bunalımlı ruhlarımıza Teoman tercüman oluyor: ‘Evet dedi, ben de seni aldattım, bir kez de değil üstelik...’ Türk Sanat Müziği ile büyüyen annelerimiz bize hayret ediyor. ‘Bir bahar akşamı, rastladım size, sevinçli bir telaş içindeydiniz, neden başınızı öne eğdiniz.’ Onlar da bizim geçtiğimiz yollardan geçtiler ama galiba hayata yaklaşımları bizden daha saygılıydı.

Küçük mutlu dünyamızı her türlü saldırıdan inatla sakınıyoruz. Aşık olabilirim ama bana hiç karışmasın. İkimizin hayatında da hiçbir şey değişmesin... O zaman niye birliktesin? Paylaşım dediğin şey, biraz değişmek, biraz vermek ister. İlişkiler konusundaki bu aşırı iyimserliğin altında hayata dair muazzam cehaletimiz yatıyor. Hayattan hep mutluluk beklemek paylaşımın sunduğu gerçek mutluluğu algılamamızı engelliyor. Çünkü paylaşımın içinde her şey var. Burukluk da, acı da, sevinç de, hüzün de... Harikalar Diyarında yaşamadığımıza ikna olabilirsek eğer hayatı her şeyiyle kabullenme olgunluğunu da gösterebileceğiz.

Hakan Gümüş'e düşüncelerimize tercüman olduğu "İçi boş bedenler" isimli yazısı için çok teşekkürler...

Modern dünyamız gündelik ilişkilerle bize modern bunalımlar dayatıyor. Bu günahta hepimizin payı var ve cezamızı birlikte çekiyoruz.

Masum değiliz, hiçbirimiz.... Farkında olmasak da...
*********************************************
(-Ve hayat her şey yolundayken dur dedi artık...!)
--------------
16/06/2003
--------------
~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

Yenİ SevgileR

Sevgiler de değişti... Artık dünya çok değişti sevgili!...

Sevgiler de teknolojik oldu. Yürekten duygularımızı sanal sevdiklerimize anlatır olduk. Bilgisayarların ardında gerçek benliklerimizi arar olduk. Kendimizden kaçtık umarsızca...

Bir çift sıcak bakış yerine monitörleri koyduk. En güzel sevgi sözlerini sevgilimizin kulağına fısıldamak yerine mesaj gönderir olduk. Bir şehrin sokaklarında sevgilimizin elini tutmak yerine cep telefonlarımızı tuttuk. Bip bip sesleriyle yürüyoruz. Yalnızdık ve daha yalnız olduk.

Aslında sanal dünyalarda kendimizi bulmaya çalışıyoruz. Olmadığımız, olamadığımız kişilikleri kendi kişiliğimizin yerine koyup kimliksizlerin arasında kimliğimizi arıyoruz. Oysa boşuna çırpınışlarımız, boşuna haykırışlar... Arayışımız hiç bitemiyor.

Sokaklara çıkıp insanlara karışıp tenimizi ısıtan güneşe ve diğer insanlara "merhaba" demeyi becerebilseydik eğer, belki bu kadar yalnızlığı hissetmezdik.

Sevinç ve/veya hüzün duygularımızı teknolojik cihazlara taşımak yerine bu duyguları yaşayabilmeliydik ve ifade edebilmeyi öğrenmeliydik. Sevdiğimize, sevgimizi anlatmanın bir yolu vardı elbet...

Sevdiklerimize, sevgimizi anlatabileceğimiz duygular cep telefonlarına gönderdiğimiz resimli mesajlar mıydı yoksa yanaklarına konduracağımız küçük buseler miydi?

Kendimize bile yabancılaşır olduk. Aynaların yerine monitörlerde kendimizi görür olduk. Hangisi bizdik acaba? Hangisi gerçek bizdik? Aynada gördüklerim mi daha bendi? Yoksa teknolojik araçların monitörlerinden gördüğüm yüz mü? Hangisi daha gerçekti?

Karşımda gördüğüm yüzler... Bu yüzlerin ne kadarı size ait? Ne kadarınızın yüreği var?

Siz “kimsiniz” ya da “kimlersiniz”? Ben kimim?

Daha "yeni" sevgiler lazım...
--------------
11/11/2003
--------------
~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

6.2.06

FarkındalıK

FARKINDALIK

Sabah uyanınca açmamamızın,
Yeni doğan güneşin aydınlığının,
Güzel bir çiçeğin renginin,
Sokakta rastladığımız minik kedinin,
Kediciğin aç olup olmadığının,
Gökyüzünün maviliğinin,
Bulutlarının şeklinin,
ve de...

Kalbimizdeki sonsuz SEVGİ becerisinin,
Aslında herkesi, tüm canlıları pek çok sevebileciğimizin,
dünyamızın, ve de tüm doğanın güzelliğinin FARKINDA MIYIZ ACABA?


Kalbimizi ve zihnimizi sevgiyle dolduralım.
Herkese ve her şeye sevgi dağıtalım.
Tüm benliğimizle sevelim, sevgiye adanalım...
(İzmir sokaklarından)


Mutlu olmayı istiyor muyuz gerçekten?
Mutlu olmak için ne yapıyoruz?
Düşünelim...

Mutluluk elimizde!
Hayatın farkına varın... Hayat güzel!...
Ve sevgi içimizde...
-----------------
15.01.2004
-----------------
~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

BE YourselF

BE YOURSELF - Audioslave

- Life is not made of just good or bad. We should find a way of our own.
Thank you Chris... For all Soundgarden and Audioslave days.-

Someone falls to pieces
sleepin all alone
someone kills the pain
spinning in the silence
she finally drifts away
someone gets excited
in a chapel yard
catches a bouquet
another lays a dozen
white roses on a grave

to be yourself is all that you can do
to be yourself is all that you can do

someone finds salvation in everyone
another only pain
someone tries to hide themself
down inside himself he prays

someone swears his true love
until the end of time
another runs away
seperate or united?
healthy or insane?

to be yourself is all that you can do
to be yourself is all that you can do
to be yourself is all that you can do
to be yourself is all that you can do

even when you've paid enough
been put upon or been held up
or been in love
with every single memory of
the good or bad, faces of luck
don't lose any sleep tonight
i'm sure everything will end up alright
you may win or lose

but to be yourself is all that you can do
to be yourself is all that you can do

----------------------------------------------

~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~

1.2.06

Erkek Olmak ya da Ol(a)mamaK

Erkek Olmak

Erkek olmak ayrı bir sorunsaldır kendi içinde…

Erkek nedir ki?
Neden böyleyiz; erkeğiz…!
Aslında toplumun egemenleriyiz. Bir yandan da toplumun esas ezilenleri belki de, toplumun gerçek bastırılanları.
Erkek duygusal egosunu hep bastırmalıdır. Ağlamamalı, espri yapmamalı, cıvık olmamalıdır. Her zaman “erkek” gibi olmak zorundadır.

Neden?
Erkeğin üzerine çok önceden dikilmiş bir takım elbise vardır. Onun dışına taşmamalıdır erkek. Önündeki düğmeleri özenler bağlamalı, uslu çocuk olmalıdır.
Sanki orada var olmamışçasına kendi varlığını yok saymalıdır. Kendinin beğendirmelidir ne pahasına olursa olsun.

Yaygın temel kanının aksine, erkek egemenliğinin tersine, hayatta erkek seçilendir çoğu zaman. Kadın beğenmelidir. Kadındır sınırları ve kuralları koyan çağdaş yaşamdaki ikili ilişkilerde. Büyük şehirlerde yaşam tam bu yüzden erkekler için daha zordur. Onlar da bu zaaflarını karşı cinse yönelik kaba kuvvet ve çeşitli yollarla şiddet kullanma yoluna giderek bertaraf etmeye çalışırlar. Böylece yanılgıları daha da büyük olur. Erkek işte bu yüzden daha da problemli hale gelir, çünkü zaten kendi içinde büyük bir çelişki yaşamaktadır.

Erkek neyi sever?

Erkeğin neyi sevdiğinin aslında pek bir önemi yoktur. Erkek neyi severse sevsin sonunda dönüp dolaşıp kadının sevdiğini veya istediğini yapmaya karar verir. Seçilmek ister ve bu seçilmişliği devam ettirmek için kendinden ödünler verir.

Evet, hayat erkekler için daha kolaydır. Ama erkeklerin işi de genelde çok kolay değildir. Toplumda güçlü olmanın da büyük bir bedeli vardır. Erkek kendini kolay ifade edemez, etse de doğru şekilde kendini dışa vuramaz.

Bu doğanın kanunu olsa gerek... Herkese başka bir zorluk, başka bir zevk, başka bir mutluluk verilmiş...

Herşeye rağmen ne kadar güzel ki hayat (yine de!) sonsuz bir macera...
-------------------------------

Değişmeyeceğim… Bu benim dünyam değil… Bildiğim, kendi gitmek üzere seçtiğim bir yol var. / Ain't gonna change, it's not my world… Before me there's a road I know… The one I chose myself to go.” - Sounds of Solitude - MYSLOVITZ
--------------------------------
12/06/2005
--------------

31.1.06

Sound of Solitude

Sound of Solitude - Myslovitz

- I am thankful, as I sang this song live with a huge crowd of the 10000 young people in Krakow on 12th May 2005. Life is an endless adventure...-

And even left alone one day
Ain't gonna change, it's not my world
Before me there's a road I know
The one I chose myself to go

Yeah, perfect forever, always clever
Should I be and I should feel
Super cool but then I am a fool
But then it's not me
And even left alone one day
Ain't gonna change, it's not my world
Before me there's a road I know
The one I chose myself to go

See, I like the evenings
Like to get hidden for quite some time
And yet, I like against my nature with ostentation
To stay alone, climb to a tree top
And keep looking skyward
No sensation, but I know that right here
For another time
Can't be who I wanna be

And even left alone one day
Ain't gonna change, it's not my world
Before me there's a road I know
The one I chose myself to go

Nights, some nights I awake to
Go out though I hate it
Look at this chemical world
Smelling like grayness, like paper love sadness
With you and me and someone else
Don't know who, wants to be
For several years
With obsession and with ostentation
Left alone a while I've seen that guy

And even left alone one day
Ain't gonna change, it's not my world
Before me there's a road I know
The one I chose myself to go

26.1.06

PEACE

My one and the only dream...
A dream called PEACE...
Peace forever!

khan23

Joe BLACK.

On Joe Black -the movie-

Better than I expected...

I have just seen the movie on TV. It is telling the story in a little bit slow way, but still it is worth seeing. The movie is much better than I expected... Love will always have a place in every heart, even if we know what it takes. I agree with the idea "Every one has secrets and we have to find a way to face our secrets"...

I liked the relation of Joe Black with the old woman the most. She was the one that knows the real life. May be that's why she understood that he is the angel of death... The time for every one comes, whether we like it or not... It is amazing to realise what we have before it is too late for us and in Joe Black we see the relation of love, life and death in a very logical way... ;)

Love is strange any way...

--------------
12/12/2005
--------------

A new year has come...

Entry for January 01, 2006 - New Year's Eve

I started the night with a dinner at home with my parents and family friends. Then I went to Cumhuriyet Square in Alsancak. There was a huge crowd cheering New Year with the songs from MFO. We sang "Ele Gune Karsı" at 00:00. It was amazing to sing with so many people in the heart of my city, Izmir. Then I met my :) friend in Alsancak and drank more beer... It was joyful... :)

I hope this year will be a year of happiness, full of dreams fullfilled...
--------------
01/01/2006
--------------

16.1.06

In the world...

In the world through which I travel, I am endlessly creating myself. ~Frantz Fanon

The only true voyage of discovery is not to go to new places, but to have other eyes. ~ Proust

The real traveller is the one who voyages in order to voyage... ~ Baudelaire

Travelling is the name of the new creation. We are creating ourselves and our environment by the help of each new step.

The world is an unique place to discover. Thus travelling is my ambition...
-------------
15/01/2006
-------------

Friedrich Nietzsche says...

"You have your way... I have my way... As for the right way, the correct way, it doesn't exist..."

-- Friedrich Wilhelm Nietzsche (philosopher and classical philologist) [1844-1900] .

Popular Posts

Blog Archive

Paul Valéry says...

"That which has been believed by everyone, always and everywhere, has every chance of being false. / Herkes tarafından doğru kabul edilen şeyler büyük olasılıkla yanlıştır."

-- Paul Valéry (poet, essayist, and philosopher) [1871-1945]

Frantz Fanon says...

"In the world through which I travel, I am endlessly creating myself."

-- Frantz Fanon (psychiatrist, philosopher, revolutionary and author) [1925-1961].

Alain says...

"Nothing is more dangerous than an idea, when a man has only one idea." /\

"One of the hardest things in the world is saying the thing said everyone says with a thinking. /Dünyanın en zor şeylerinden biri, herkesin düşünmeden söylediğini, düşünerek söylemektir."

Alain, (poet and philosopher) [1868 - 1951].

LAST.FM LIST