Showing posts with label literature. Show all posts
Showing posts with label literature. Show all posts

29.11.09

Roll is over...

:(
Son 13 yılımı paylaştığım "Roll" artık yok... Evdeki Roll sayıları sadece 140 tane olmakla yetinecek. Roll insanları bir veda sigarası yaktı, bir veda "kalem"i yaktı bile... Umarım yolları açık olur ve yakında tekrar görüşürüz. Turgut Uyar'dan yaptıkları son "roll"lama selamımdır;
“Efendimiz acemilik. Bir taş alacaksınız, yontmaya başlayacaksınız. Şekillenmeye yüz tutmuşken atacaksınız elinizden. Bir başka taş, bir başka daha. Sonunda bir yığın yarım yamalak biçimler bırakacaksınız..."
~~~~~
Living a life of my own...
...

*^"#+&*

Bayramlık ve Barış...

BAYRAMLIK

Koyunlar, keçiler ve koçlar için
Ne kadar bayramsa Kurban Bayramı
Bu barış var ya, bu barış
Cephedekiler için o kadar barış


Can YÜCEL
(1926-1999)
~~~~~
Living a life of my own...
...

*^"#+&*

13.8.09

"Küçük Prens"ten -1

Küçük Prens /Le Petit Prince - Antoine de Saint-Exupéry

...
Küçük prens güllere bir kez daha bakmaya gitti.
“Hiçbiriniz benim gülüm gibi değilsiniz. Çünkü henüz hiçbiriniz evcilleşmediniz. Ve siz de hiç kimseyi evcilleştirmediniz” dedi onlara. “Siz tıpkı tilkinin benimle karşılaşmadan önceki hali gibisiniz. Dünyadaki binlerce tilkiden yalnızca biriydi o. Ama ben onunla dost oldum ve şimdi artık o özel bir tilki.”
Güller bu duyduklarına çok bozuldular.
“Evet, güzelsiniz. Ama boşsunuz. Sizin için kimse yaşamını feda etmez. Yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini söyleyebilir. Ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir. Çünkü ben onu suladım. Ve onu camdan bir korunakla korudum. Önüne bir perde gererek rüzgarın onu üşütmesini engelledim. Tırtılları onun için öldürdüm ( ama birkaç tanesini kelebek olmaları için bıraktım). Onun şikayetlerini ve övünmelerini dinledim. Ve bazen de suskunluklarına katlandım. Çünkü o benim gülüm.
Bunları söyledikten sonra tilkinin yanına döndü.
“Elveda” dedi.
“Elveda” dedi tilki de. “Ve işte sırrım: Bu çok basit. İnsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. En temel şeyi gözler göremez.”
“Temel olan şeyi gözler göremez” diye tekrarladı küçük prens. Öğrendiğinden emin olmak istiyordu.
“Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir” dedi küçük prens.
İnsanlar bu en önemli gerçeği unuttular. Ama sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğin şeye karşı her zaman sorumlusun. Gülüne karşı sorumlusun."
Gülüme karşı sorumluyum” diye tekrarladı küçük prens, öğrendiğinden emin olmak için. Sonra yoluna devam etti.
...
~~~~~~
Living a life of my own...
Life goes on somehow...
More responsibilities added on every new day...
...

*^"#+&*

20.10.08

It's time to get drunk!

"It is essential to be drunk all the time. That's all: there's no other problem. If you do not want to feel the appalling weight of Time which breaks your shoulders and bends you to the ground, get drunk, and drunk again. What with? Wine, poetry, or being good, please yourself. But get drunk... And if now and then, on the steps of a palace, on the green grass of a ditch, in the glum loneliness of your room, you come to, your drunken state abated or dissolved, ask the wind, ask the wave, the star, the bird, the clock, ask all that runs away, all that groans, all that wheels, all that sings, all that speaks, what time it is; and the wind, the wave, the star, the bird, the clock, will tell you: 'It is time to get drunk!' If you do not want to be the martyred slaves of Time, get drunk, always get drunk! With wine, with poetry or with being good. As you please..."

/ "
Her zaman sarhoş olmalı. Her şey bunda: tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi topraga dogru çeken zaman'ın korkunc agırlığını duymamak için, durmamacasına sarhos olmalısınız. Ama neyle? Şarapla, şiirle, ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun."

Charles BAUDELAIRE, 1866

~~~~~~

Living a life of my own...
...
*^"#+&*

7.11.07

Sevdigimiz zaman...


... Sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki bir bütün olarak içimize sığmaz, sevdiğimiz insana doğru yayılır, onda kendisini durduran, başlangıç noktasına geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur, işte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey, kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür; bizi gidişten daha fazla etkilemesinin büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir.


Marcel PROUSTÇiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde /À l'ombre des jeunes filles en fleur (1918)


~~~~~~
Living a life of my own...
...

*^"#+&*

Timon... Atinalı Timon...

Tarih öldü, yaşasın Timon!
Bir Tiyatro Hikayesi
Konur Sokaktan aşağı koşar adımlarla iniyoruz güne karla uyanmış bir Ankara pazarında. Sokaklar oldukça boş, ne de olsa başkentin günü değil pazar. 2007 şubatının ilk pazarı...



Türkiye’nin dört tarafında ikamet eden dört arkadaşız yolda yürüyen, yürüyüp konuşma hızlarımız da oldukça değişken. Hedefimiz “Atinalı Timon/Timon of Athens”, Oyun Atölyesi’nin 2006 model ürünü. Aslında bu şekilde bildiğimiz söylenemez, daha çok Haluk Bilginer Tiyatrosu’na gidiyoruz kısaca. Hepsinden önemlisi o değil mi diyor arkadaşlardan bir tanesi. Haluk Bilginer Trabzon’u Mersin’i fazla ziyaret etmiyor diye ekliyor. Tiyatroya gidiyor olmamızın ötesinde, Haluk Bilginer’i “canlı” izleyecek olmamın heyecanı her halinden belli oluyor. Ben ise daha şanslıyım, İzmir Türkiye’nin büyük şehir üçlemesinden bir tanesi.

Mükemmel oyunculuklara şahit olacağımız oyuna yetişiyoruz, zaten oyun saat üçte değil de üç buçukta başlayacakmış. Rahat bir nefes alıyoruz. Saat daha üçe beş var, daha salona seyirci alınmasına başlanmış değil. Neden bizi bu kadar acele ettirdin serzenişleri ile karşılaşıyorum. Erken olmak geç kalmaktan iyidir, değil mi? (Tabi her şeyde değil!)

Salonun seyirciye açılmasıyla birlikte hemen yerimizi alıyoruz. Karşımızda sahne, perdesi açık vaziyette oyunu bekliyor. Tam ortada karşıda asılı Atinalı Timon’un madalyonu bizi selamlıyor. Sahnede ise V şeklinde düzenlenmiş bir masa grubu var.


Sahneyi incelememiz bitmemişken garsonları görüyoruz. Masalara çeşit çeşit etlerden ve mezelerden oluşan tabaklar getirmeye başlıyorlar. O esnada üzerinde Pop Art şeklinde işlenmiş Che Guevera’lardan ibaret bir penye olan bir DJ abartılı hareketleriyle sahneye dalıyor. Saat daha üçü sekiz geçiyor, bu da nereden çıktı diyemeden DJ’imiz kendinden geçmeye başlıyor. Kendinden geçtikçe daha da kaptırıyor, ritmi pompalıyor. Tüm salonun dans edesi geliyor.

Farkına varamıyoruz oyunun başladığının… Sahnedeki partide sırayla oyunun neredeyse tüm karakterleri arz-ı endam ediyor. Parti büyük bir orji sahnesiyle noktalanıyor. Biz ise çoktan oyunun içindeymişiz, oyunda bizim… Timon biz seyircilere-yoksa pasif oyuncu mu demeliydim!-bile para saçmaktan geri kalmıyor.

Atinalı Timon, zevk-i sefahat içinde gününü ediyor izlenimi veriyor. Hayatta sadece zevk olmalı, ne kadar da hoş diye düşüncelere dalmak üzereyken insani çekişmelerin hiç bitmediği gerçeğiyle bu düşlerden uyanıyoruz. Acıklı acıklı gülüyoruz ağlanacak halimize…


Tüm bu şatafatın sonunda Timon sıfırı tüketip borç batağına düşüyor. Daha üç gün önce en yakınında en büyük dostu olduğunu iddia edip onu iltifatlara boğanlar bir anda saf değiştiriyorlar. Bir anda alacaklarını tahsil etme çabasındaki simsarlara dönüşüyorlar. Timon hangi dostuna(!) yardım için el açtıysa alacağımı tahsil edemem kaygısıyla hepsi reddediyor. Alçaklık, hıyanet ve satılmışlık dünyaya hakim oluyor.

Uzun lafı kısası Timon der ki “Para, karayı ak, çirkini güzel, eğriyi doğru, adiyi soylu, ihtiyarı genç, korkağı yiğit eder.”
Susma Timon, vur alçaklıklarını yüzlerine tüm insanlığın!

“Dilerim görüp göreceğiniz en iyi ziyafet olsun bu!
Sizi gidi ağız dostları sizi!
Duman ve ılık su; tam sizin şanınıza layık işte.
Timon'un son yemeği budur size.
Yıkayıp temizliyor işte kendini Timon
Üstüne pul pul yapışan dalkavukluğunuzdan;
Savuruyor işte böyle suratınıza
Vıcık vıcık alçaklığınızı.
Herkesin lanetleriyle yaşayın, uzun uzun hem de;
Sizi sırıtkan, yapışkan, iğrenç sömürgenler sizi!
Para budalaları, sofra sülükleri, iyi gün sinekleri!
Süklüm püklüm uşaklar, uçarı dumanlar, kalleş kuklalar!
Bütün insan ve hayvan hastalıklarına tutulasıcalar!
Ne o? Kaçıyor musun? Dur biraz; ilacını iç de öyle git!
Sen de! Sen de! Dur, para vereceğim, borç istemeyeceğim.
Ne o? Kaçış mı hep birden? Bundan sonra
Alçakları çağırmadan kurulmasın hiçbir sofra.
Yansın konağım! Atina yerin dibine batsın!
Bundan böyle Timon'un yüreğinde yeri olmasın
İnsanların, hiçbir insanın![1]


[1] Atinalı Timon, William Shakespeare - çeviren: Sabahattin Eyüboğlu.



~~~~~~
Living a life of my own...
...

*^"#+&*

2.6.07

Remembering Nazım Hikmet / Nazım Hikmet'i hatırlamak...



NAZIM HİKMET RAN


Happy Birthday Nazım! / Mutlu Yıllar Nazım!...


I LOVE MY COUNTRY

I love my country :
I have swung on its plane trees, I have stayed in its prisons.
Nothing can overcome my spleen
as the songs and tobacco of my country.

My country :
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre and Sakarya,
lead domes and factory chimneys
are all the work of my people
who even hiding from themselves
smile under their drooping mustaches.

My country.
My country is so large :
it seems that it is endless to go around.
Edirné, Izmir, Ulukıshla, Marash, Trabzon, Erzurum.
I know the Erzurum plateau only in its songs
and I am ashamed
not to have crossed Tauruses even once
to go to the cotton pickers
in the south.

My country :
camels, train, Fords and sick donkeys,
poplar
willow
and red earth.

My country.
The trout which likes
pine forests, best freshwaters and the lakes
at the top of mountains,
and at least half a kilo,
with red reflections on its scaleless, silver skin
swims in the Abant lake of Bolu.

My country :
goats on the Ankara plain :
the sheen of blond, silky, long furs.
The fat plump hazelnuts of Giresun.
The fragrant red-cheeked apples of Amasya,
olive
fig
melon
and of all colours
bunches and bunches of grapes
and then the plough
and then the black ox
and then : ready to accept
everything
advanced, beautiful and good
with the joyous admiration of a child
my hard-working, honest, brave people
half hungry, half full
half slave...

tr. by Fuat Engin

><><><><><><><><

Nazim is a man of principles for me.

He believed in better world... A world of equality... A world of peace...

He was condemned of being a communist. He could not come back to his beautiful country. He was in love with his country indeed... He was a true patriot. The punishment of being away from his precious country was too harsh for him, but he did not give up his ideals.

He showed his mastermind in every small piece of sentence he wrote. He was a genius in literature, namely as a poet.

Long live Nazim... We will not forget you...

~~~~~~
Living a life of my own...
...

*^"#+&*

Friedrich Nietzsche says...

"You have your way... I have my way... As for the right way, the correct way, it doesn't exist..."

-- Friedrich Wilhelm Nietzsche (philosopher and classical philologist) [1844-1900] .

Popular Posts

Paul Valéry says...

"That which has been believed by everyone, always and everywhere, has every chance of being false. / Herkes tarafından doğru kabul edilen şeyler büyük olasılıkla yanlıştır."

-- Paul Valéry (poet, essayist, and philosopher) [1871-1945]

Frantz Fanon says...

"In the world through which I travel, I am endlessly creating myself."

-- Frantz Fanon (psychiatrist, philosopher, revolutionary and author) [1925-1961].

Alain says...

"Nothing is more dangerous than an idea, when a man has only one idea." /\

"One of the hardest things in the world is saying the thing said everyone says with a thinking. /Dünyanın en zor şeylerinden biri, herkesin düşünmeden söylediğini, düşünerek söylemektir."

Alain, (poet and philosopher) [1868 - 1951].

LAST.FM LIST