I believe the key word is "respect"; "tolerance" comes after. I think every one in the world should find a way to respect any other thought and tolerate it. We must not fear from the other.
When I heard about the famous "cartoons", my first thought was about the respect that is why. There are certain values which should be taken into account before taking any action on them. In this case and in the following actions by other newspapers from different countries, we see an example of provocation instead of respect. The worst part is that they had already knew that they would provoke all of Muslims (I am not saying just the fundamentalist Muslims!) of the world. This is very contradictory with the aim of the newspaper, which they are saying now. Even the freedom of expression -the fundamental of the thought in "Europe"- does not support an act like this.
When I look at the result of the cartoons, I fear about the future. Because this cartoons ratifies the fundamentalist and fascist groups on the world. There was no need for an act like that. Instead the world needs understanding and peace much more than any time of humanity... Stop the war against any thoughts and beliefs!
I am not going to defend the right to offend anyhow!
<<<<<<>>>>>>
Turkey is in Europe for centuries, I do not want to give a history lecture though.
~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~
9.2.06
7.2.06
Mançuryalı Aday ve HollywooD
MANÇURYALI SİNEMA
Dün bir yeniden çevrim filmi olan "Mancuryalı Aday" filmini seyrettim, oldukça iyi kotarılmış bir filmdi. Orjinal filmin politik altyapısı başarılı bir şekilde günümüze uyarlanmış, sürükleyici bir anlatımla desteklenmişti. Filmde Denzel Washington yine çok iyi bir oyunculuk kompozisyonu göstermişti. Film son zamanlarda gün be gün daha fazla aklımızda yer eden komplo teorilerini büyütüyor...
Öte yandan bu filmle birlikte Amerikan Sinemasının "yeni" film üretimi konusunda zorda olduğu konusundaki düşüncelerimiz güçleniyor…
Amerikan sineması veya yaygın kullandığımız adıyla Hollywood sineması bile artık film çekecek yeni konu bulma konusunda çok büyük zorluklar çekmeye başladı. Yeni film çekebilmek için tekrar ede geldikleri bazı yollar oluştu son yıllarda açık ve net olarak.
Bu yolları kısaca şöyle özetlememiz mümkün;
Dün bir yeniden çevrim filmi olan "Mancuryalı Aday" filmini seyrettim, oldukça iyi kotarılmış bir filmdi. Orjinal filmin politik altyapısı başarılı bir şekilde günümüze uyarlanmış, sürükleyici bir anlatımla desteklenmişti. Filmde Denzel Washington yine çok iyi bir oyunculuk kompozisyonu göstermişti. Film son zamanlarda gün be gün daha fazla aklımızda yer eden komplo teorilerini büyütüyor...
Öte yandan bu filmle birlikte Amerikan Sinemasının "yeni" film üretimi konusunda zorda olduğu konusundaki düşüncelerimiz güçleniyor…
Amerikan sineması veya yaygın kullandığımız adıyla Hollywood sineması bile artık film çekecek yeni konu bulma konusunda çok büyük zorluklar çekmeye başladı. Yeni film çekebilmek için tekrar ede geldikleri bazı yollar oluştu son yıllarda açık ve net olarak.
Bu yolları kısaca şöyle özetlememiz mümkün;
- Çizgi romanların sinemaya aktarılması: Arada sırada çok başarılı olanlarını da gördük, bu nedenle bu tür filmlerin sayısı arttı. "Örümcek Adam", "Hulk", "X-Men" gibi başarıyla sinema perdesine aktarılmış örneklerin yanında hiç başarılı olmayan örnekler ("Kızılmaske", "Yarasa Adam"'ın 2.film sonrası, "Kedi Kadın") ortaya çıkarılıyor ve hızla tüketiliyor.
- Eski Hollywood filmlerinin tekrar çevrimi: 1950-60'lardaki büyük bir "gerçek" Hollywood sineması külliyatı fütursuzca sömürülüyor günümüzde. Kendini tekrar etmeyi yeniden doğuş ve gençleşme iksiri gibi pazarlıyorlar. Bulunduğumuz ay içerisinde vizyona girme şansı bulan "Mançuryalı Aday" ve "Ankanın Uçuşu" filmlerinde olduğu gibi...
- Uzakdoğu ve Avrupa filmlerinin Hollywood usulü yeniden çevrimi: Bu kategoride ise henüz başarılı filme pek rastlanmadı, hep ilk çevrimler “mükemmel” olma özelliklerini devam ettirdiler. Bu kategoride sayabileceğimiz "Vanilla Sky", "Halka", "Kahraman" gibi filmler çok yakın zamanlarda sinemalarımızı ziyaret ettiler.
Bakalım Hollywood ileride tüm dünyada daha fazla insanı afyonlamaya çalışırken yeni “başka” konular bulabilecek mi yoksa bu tekrardan biraz ısıtıp sunma çalışmasına devam mı edecek? Ben şimdilik pek ümitli değilim ya...
Amerikanlaşma kampanyamızın geleceğini zaman içinde göreceğiz.
--------------
09/01/2005
--------------------------------
~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~
Tüketen Hayatlar
İçi boş bedenlere kıstırıldık...
Bizler, modern hayatin mutlu ve rahatça yaşayan genç insanlarıyız. Bizlerde Diet-cola mantığı var. Yemek yiyelim ama şişmanlamayalım, sınavları ders çalışmadan geçelim, sevelim ama özgür kalalım. Biz fazla kolaycı büyüdük. Aşkı küçümsemeyi öğretti, donemin ünlü şarkıları. “Çeker giderim” dedik, “keyfin bilir” dedik, "on dakika sonra başkası gelir” dedik. Sevdiklerimize bir türlü saygı duyamadık. Öyle pek sık da gerçek aşık olmadık zaten. Aşık olmayı da küçük düşürücü, aşağılayıcı bir özellik olarak belledik.
Modern, içi boş bedenlerle buluştuk diskolarda, barlarda. Hep beraber çılgınca salladık bedenimizi, çılgınca eğlendik. Bir bedenden ötekine yelken açmak hiç zor olmadı. Herkes eğlenmeye gelmişti zaten. Reddedilsek ne yazardı ki, döner başkasına asılırdık. Yüreğimizin tam ortasında duran mutluluğu vücudumuzun başka yerlerinde aramaya çalışırdık.
Dilimize doladığımız bir özgürlüğümüz var. Bağlılık ve bağımlılık kelimelerinin arasındaki ince çizgiyi bir türlü algılayamıyoruz. Bağımlı olmayalım diye güzel aşkları, güzel insanları harcıyoruz. Çağımızın özgürlük zehirlenmesi içimizi, ruhumuzu boşaltıyor, farkına varmıyoruz. Sorumluluk alamayan, bencil yaşayan sürü psikolojisine sahip yeni dünyanın çocukları olduk farkına varamadan... Belki de hayatı ıskalıyoruz farkına varmadan...
Bir ilişkiden ötekine geçiş sırasında nadiren sancı çekiyoruz. Birinden vazgeçmek çok kolay, çünkü dışarıda daha neler var neler... Vazgeçmek bu kadar kolay olunca, hiçbir soruna tahammül edemiyoruz. Kendimizi üzmeyi pek sevmiyoruz. Bütün bu maceralar sonunda ne kendimize güvenimiz kalıyor, ne de karşıdakine. Bir ilişkiyi önemsemeye başladığımızda bocalıyoruz. Nerede durup nefes almamız gerektiğini kestiremiyoruz. Güvensizliğimizin sonunda bizi korkular bekliyor.
Hem olacaklardan, hem aşık olmaktan, hem evlenmekten korkuyoruz. Ona güvensek de etrafa bir turlu güvenemiyoruz. Bunalımlı ruhlarımıza Teoman tercüman oluyor: ‘Evet dedi, ben de seni aldattım, bir kez de değil üstelik...’ Türk Sanat Müziği ile büyüyen annelerimiz bize hayret ediyor. ‘Bir bahar akşamı, rastladım size, sevinçli bir telaş içindeydiniz, neden başınızı öne eğdiniz.’ Onlar da bizim geçtiğimiz yollardan geçtiler ama galiba hayata yaklaşımları bizden daha saygılıydı.
Küçük mutlu dünyamızı her türlü saldırıdan inatla sakınıyoruz. Aşık olabilirim ama bana hiç karışmasın. İkimizin hayatında da hiçbir şey değişmesin... O zaman niye birliktesin? Paylaşım dediğin şey, biraz değişmek, biraz vermek ister. İlişkiler konusundaki bu aşırı iyimserliğin altında hayata dair muazzam cehaletimiz yatıyor. Hayattan hep mutluluk beklemek paylaşımın sunduğu gerçek mutluluğu algılamamızı engelliyor. Çünkü paylaşımın içinde her şey var. Burukluk da, acı da, sevinç de, hüzün de... Harikalar Diyarında yaşamadığımıza ikna olabilirsek eğer hayatı her şeyiyle kabullenme olgunluğunu da gösterebileceğiz.
Hakan Gümüş'e düşüncelerimize tercüman olduğu "İçi boş bedenler" isimli yazısı için çok teşekkürler...
Modern dünyamız gündelik ilişkilerle bize modern bunalımlar dayatıyor. Bu günahta hepimizin payı var ve cezamızı birlikte çekiyoruz.
Masum değiliz, hiçbirimiz.... Farkında olmasak da...
*********************************************
(-Ve hayat her şey yolundayken dur dedi artık...!)
--------------
16/06/2003
--------------
~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~
Bizler, modern hayatin mutlu ve rahatça yaşayan genç insanlarıyız. Bizlerde Diet-cola mantığı var. Yemek yiyelim ama şişmanlamayalım, sınavları ders çalışmadan geçelim, sevelim ama özgür kalalım. Biz fazla kolaycı büyüdük. Aşkı küçümsemeyi öğretti, donemin ünlü şarkıları. “Çeker giderim” dedik, “keyfin bilir” dedik, "on dakika sonra başkası gelir” dedik. Sevdiklerimize bir türlü saygı duyamadık. Öyle pek sık da gerçek aşık olmadık zaten. Aşık olmayı da küçük düşürücü, aşağılayıcı bir özellik olarak belledik.
Modern, içi boş bedenlerle buluştuk diskolarda, barlarda. Hep beraber çılgınca salladık bedenimizi, çılgınca eğlendik. Bir bedenden ötekine yelken açmak hiç zor olmadı. Herkes eğlenmeye gelmişti zaten. Reddedilsek ne yazardı ki, döner başkasına asılırdık. Yüreğimizin tam ortasında duran mutluluğu vücudumuzun başka yerlerinde aramaya çalışırdık.
Dilimize doladığımız bir özgürlüğümüz var. Bağlılık ve bağımlılık kelimelerinin arasındaki ince çizgiyi bir türlü algılayamıyoruz. Bağımlı olmayalım diye güzel aşkları, güzel insanları harcıyoruz. Çağımızın özgürlük zehirlenmesi içimizi, ruhumuzu boşaltıyor, farkına varmıyoruz. Sorumluluk alamayan, bencil yaşayan sürü psikolojisine sahip yeni dünyanın çocukları olduk farkına varamadan... Belki de hayatı ıskalıyoruz farkına varmadan...
Bir ilişkiden ötekine geçiş sırasında nadiren sancı çekiyoruz. Birinden vazgeçmek çok kolay, çünkü dışarıda daha neler var neler... Vazgeçmek bu kadar kolay olunca, hiçbir soruna tahammül edemiyoruz. Kendimizi üzmeyi pek sevmiyoruz. Bütün bu maceralar sonunda ne kendimize güvenimiz kalıyor, ne de karşıdakine. Bir ilişkiyi önemsemeye başladığımızda bocalıyoruz. Nerede durup nefes almamız gerektiğini kestiremiyoruz. Güvensizliğimizin sonunda bizi korkular bekliyor.
Hem olacaklardan, hem aşık olmaktan, hem evlenmekten korkuyoruz. Ona güvensek de etrafa bir turlu güvenemiyoruz. Bunalımlı ruhlarımıza Teoman tercüman oluyor: ‘Evet dedi, ben de seni aldattım, bir kez de değil üstelik...’ Türk Sanat Müziği ile büyüyen annelerimiz bize hayret ediyor. ‘Bir bahar akşamı, rastladım size, sevinçli bir telaş içindeydiniz, neden başınızı öne eğdiniz.’ Onlar da bizim geçtiğimiz yollardan geçtiler ama galiba hayata yaklaşımları bizden daha saygılıydı.
Küçük mutlu dünyamızı her türlü saldırıdan inatla sakınıyoruz. Aşık olabilirim ama bana hiç karışmasın. İkimizin hayatında da hiçbir şey değişmesin... O zaman niye birliktesin? Paylaşım dediğin şey, biraz değişmek, biraz vermek ister. İlişkiler konusundaki bu aşırı iyimserliğin altında hayata dair muazzam cehaletimiz yatıyor. Hayattan hep mutluluk beklemek paylaşımın sunduğu gerçek mutluluğu algılamamızı engelliyor. Çünkü paylaşımın içinde her şey var. Burukluk da, acı da, sevinç de, hüzün de... Harikalar Diyarında yaşamadığımıza ikna olabilirsek eğer hayatı her şeyiyle kabullenme olgunluğunu da gösterebileceğiz.
Hakan Gümüş'e düşüncelerimize tercüman olduğu "İçi boş bedenler" isimli yazısı için çok teşekkürler...
Modern dünyamız gündelik ilişkilerle bize modern bunalımlar dayatıyor. Bu günahta hepimizin payı var ve cezamızı birlikte çekiyoruz.
Masum değiliz, hiçbirimiz.... Farkında olmasak da...
*********************************************
(-Ve hayat her şey yolundayken dur dedi artık...!)
--------------
16/06/2003
--------------
~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~
Yenİ SevgileR
Sevgiler de değişti... Artık dünya çok değişti sevgili!...
Sevgiler de teknolojik oldu. Yürekten duygularımızı sanal sevdiklerimize anlatır olduk. Bilgisayarların ardında gerçek benliklerimizi arar olduk. Kendimizden kaçtık umarsızca...
Bir çift sıcak bakış yerine monitörleri koyduk. En güzel sevgi sözlerini sevgilimizin kulağına fısıldamak yerine mesaj gönderir olduk. Bir şehrin sokaklarında sevgilimizin elini tutmak yerine cep telefonlarımızı tuttuk. Bip bip sesleriyle yürüyoruz. Yalnızdık ve daha yalnız olduk.
Aslında sanal dünyalarda kendimizi bulmaya çalışıyoruz. Olmadığımız, olamadığımız kişilikleri kendi kişiliğimizin yerine koyup kimliksizlerin arasında kimliğimizi arıyoruz. Oysa boşuna çırpınışlarımız, boşuna haykırışlar... Arayışımız hiç bitemiyor.
Sokaklara çıkıp insanlara karışıp tenimizi ısıtan güneşe ve diğer insanlara "merhaba" demeyi becerebilseydik eğer, belki bu kadar yalnızlığı hissetmezdik.
Sevinç ve/veya hüzün duygularımızı teknolojik cihazlara taşımak yerine bu duyguları yaşayabilmeliydik ve ifade edebilmeyi öğrenmeliydik. Sevdiğimize, sevgimizi anlatmanın bir yolu vardı elbet...
Sevdiklerimize, sevgimizi anlatabileceğimiz duygular cep telefonlarına gönderdiğimiz resimli mesajlar mıydı yoksa yanaklarına konduracağımız küçük buseler miydi?
Kendimize bile yabancılaşır olduk. Aynaların yerine monitörlerde kendimizi görür olduk. Hangisi bizdik acaba? Hangisi gerçek bizdik? Aynada gördüklerim mi daha bendi? Yoksa teknolojik araçların monitörlerinden gördüğüm yüz mü? Hangisi daha gerçekti?
Karşımda gördüğüm yüzler... Bu yüzlerin ne kadarı size ait? Ne kadarınızın yüreği var?
Siz “kimsiniz” ya da “kimlersiniz”? Ben kimim?
Daha "yeni" sevgiler lazım...
--------------
11/11/2003
--------------
~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~
Sevgiler de teknolojik oldu. Yürekten duygularımızı sanal sevdiklerimize anlatır olduk. Bilgisayarların ardında gerçek benliklerimizi arar olduk. Kendimizden kaçtık umarsızca...
Bir çift sıcak bakış yerine monitörleri koyduk. En güzel sevgi sözlerini sevgilimizin kulağına fısıldamak yerine mesaj gönderir olduk. Bir şehrin sokaklarında sevgilimizin elini tutmak yerine cep telefonlarımızı tuttuk. Bip bip sesleriyle yürüyoruz. Yalnızdık ve daha yalnız olduk.
Aslında sanal dünyalarda kendimizi bulmaya çalışıyoruz. Olmadığımız, olamadığımız kişilikleri kendi kişiliğimizin yerine koyup kimliksizlerin arasında kimliğimizi arıyoruz. Oysa boşuna çırpınışlarımız, boşuna haykırışlar... Arayışımız hiç bitemiyor.
Sokaklara çıkıp insanlara karışıp tenimizi ısıtan güneşe ve diğer insanlara "merhaba" demeyi becerebilseydik eğer, belki bu kadar yalnızlığı hissetmezdik.
Sevinç ve/veya hüzün duygularımızı teknolojik cihazlara taşımak yerine bu duyguları yaşayabilmeliydik ve ifade edebilmeyi öğrenmeliydik. Sevdiğimize, sevgimizi anlatmanın bir yolu vardı elbet...
Sevdiklerimize, sevgimizi anlatabileceğimiz duygular cep telefonlarına gönderdiğimiz resimli mesajlar mıydı yoksa yanaklarına konduracağımız küçük buseler miydi?
Kendimize bile yabancılaşır olduk. Aynaların yerine monitörlerde kendimizi görür olduk. Hangisi bizdik acaba? Hangisi gerçek bizdik? Aynada gördüklerim mi daha bendi? Yoksa teknolojik araçların monitörlerinden gördüğüm yüz mü? Hangisi daha gerçekti?
Karşımda gördüğüm yüzler... Bu yüzlerin ne kadarı size ait? Ne kadarınızın yüreği var?
Siz “kimsiniz” ya da “kimlersiniz”? Ben kimim?
Daha "yeni" sevgiler lazım...
--------------
11/11/2003
--------------
~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~
6.2.06
FarkındalıK
FARKINDALIK
Sabah uyanınca açmamamızın,
Yeni doğan güneşin aydınlığının,
Güzel bir çiçeğin renginin,
Sokakta rastladığımız minik kedinin,
Kediciğin aç olup olmadığının,
Gökyüzünün maviliğinin,
Bulutlarının şeklinin,
ve de...
Kalbimizdeki sonsuz SEVGİ becerisinin,
Aslında herkesi, tüm canlıları pek çok sevebileciğimizin,
dünyamızın, ve de tüm doğanın güzelliğinin FARKINDA MIYIZ ACABA?
Kalbimizi ve zihnimizi sevgiyle dolduralım.
Herkese ve her şeye sevgi dağıtalım.
Tüm benliğimizle sevelim, sevgiye adanalım...
(İzmir sokaklarından)
Mutlu olmayı istiyor muyuz gerçekten?
Mutlu olmak için ne yapıyoruz?
Düşünelim...
Mutluluk elimizde!
Hayatın farkına varın... Hayat güzel!...
Ve sevgi içimizde...
-----------------
15.01.2004
-----------------
~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~
BE YourselF
BE YOURSELF - Audioslave
Thank you Chris... For all Soundgarden and Audioslave days.-
Someone falls to pieces
sleepin all alone
someone kills the pain
spinning in the silence
she finally drifts away
someone gets excited
in a chapel yard
catches a bouquet
another lays a dozen
white roses on a grave
to be yourself is all that you can do
to be yourself is all that you can do
someone finds salvation in everyone
another only pain
someone tries to hide themself
down inside himself he prays
someone swears his true love
until the end of time
another runs away
seperate or united?
healthy or insane?
to be yourself is all that you can do
to be yourself is all that you can do
to be yourself is all that you can do
to be yourself is all that you can do
even when you've paid enough
been put upon or been held up
or been in love
with every single memory of
the good or bad, faces of luck
don't lose any sleep tonight
i'm sure everything will end up alright
you may win or lose
but to be yourself is all that you can do
to be yourself is all that you can do
----------------------------------------------
~~~t~H~e~K~h~A~n~2~3~~~
1.2.06
Erkek Olmak ya da Ol(a)mamaK
Erkek Olmak
Erkek olmak ayrı bir sorunsaldır kendi içinde…
Erkek nedir ki?
Neden böyleyiz; erkeğiz…!
Aslında toplumun egemenleriyiz. Bir yandan da toplumun esas ezilenleri belki de, toplumun gerçek bastırılanları.
Erkek duygusal egosunu hep bastırmalıdır. Ağlamamalı, espri yapmamalı, cıvık olmamalıdır. Her zaman “erkek” gibi olmak zorundadır.
Neden?
Erkeğin üzerine çok önceden dikilmiş bir takım elbise vardır. Onun dışına taşmamalıdır erkek. Önündeki düğmeleri özenler bağlamalı, uslu çocuk olmalıdır.
Sanki orada var olmamışçasına kendi varlığını yok saymalıdır. Kendinin beğendirmelidir ne pahasına olursa olsun.
Yaygın temel kanının aksine, erkek egemenliğinin tersine, hayatta erkek seçilendir çoğu zaman. Kadın beğenmelidir. Kadındır sınırları ve kuralları koyan çağdaş yaşamdaki ikili ilişkilerde. Büyük şehirlerde yaşam tam bu yüzden erkekler için daha zordur. Onlar da bu zaaflarını karşı cinse yönelik kaba kuvvet ve çeşitli yollarla şiddet kullanma yoluna giderek bertaraf etmeye çalışırlar. Böylece yanılgıları daha da büyük olur. Erkek işte bu yüzden daha da problemli hale gelir, çünkü zaten kendi içinde büyük bir çelişki yaşamaktadır.
Erkek neyi sever?
Erkeğin neyi sevdiğinin aslında pek bir önemi yoktur. Erkek neyi severse sevsin sonunda dönüp dolaşıp kadının sevdiğini veya istediğini yapmaya karar verir. Seçilmek ister ve bu seçilmişliği devam ettirmek için kendinden ödünler verir.
Evet, hayat erkekler için daha kolaydır. Ama erkeklerin işi de genelde çok kolay değildir. Toplumda güçlü olmanın da büyük bir bedeli vardır. Erkek kendini kolay ifade edemez, etse de doğru şekilde kendini dışa vuramaz.
Bu doğanın kanunu olsa gerek... Herkese başka bir zorluk, başka bir zevk, başka bir mutluluk verilmiş...
Herşeye rağmen ne kadar güzel ki hayat (yine de!) sonsuz bir macera...
-------------------------------
“Değişmeyeceğim… Bu benim dünyam değil… Bildiğim, kendi gitmek üzere seçtiğim bir yol var. / Ain't gonna change, it's not my world… Before me there's a road I know… The one I chose myself to go.” - Sounds of Solitude - MYSLOVITZ
--------------------------------
12/06/2005
--------------
Erkek olmak ayrı bir sorunsaldır kendi içinde…
Erkek nedir ki?
Neden böyleyiz; erkeğiz…!
Aslında toplumun egemenleriyiz. Bir yandan da toplumun esas ezilenleri belki de, toplumun gerçek bastırılanları.
Erkek duygusal egosunu hep bastırmalıdır. Ağlamamalı, espri yapmamalı, cıvık olmamalıdır. Her zaman “erkek” gibi olmak zorundadır.
Neden?
Erkeğin üzerine çok önceden dikilmiş bir takım elbise vardır. Onun dışına taşmamalıdır erkek. Önündeki düğmeleri özenler bağlamalı, uslu çocuk olmalıdır.
Sanki orada var olmamışçasına kendi varlığını yok saymalıdır. Kendinin beğendirmelidir ne pahasına olursa olsun.
Yaygın temel kanının aksine, erkek egemenliğinin tersine, hayatta erkek seçilendir çoğu zaman. Kadın beğenmelidir. Kadındır sınırları ve kuralları koyan çağdaş yaşamdaki ikili ilişkilerde. Büyük şehirlerde yaşam tam bu yüzden erkekler için daha zordur. Onlar da bu zaaflarını karşı cinse yönelik kaba kuvvet ve çeşitli yollarla şiddet kullanma yoluna giderek bertaraf etmeye çalışırlar. Böylece yanılgıları daha da büyük olur. Erkek işte bu yüzden daha da problemli hale gelir, çünkü zaten kendi içinde büyük bir çelişki yaşamaktadır.
Erkek neyi sever?
Erkeğin neyi sevdiğinin aslında pek bir önemi yoktur. Erkek neyi severse sevsin sonunda dönüp dolaşıp kadının sevdiğini veya istediğini yapmaya karar verir. Seçilmek ister ve bu seçilmişliği devam ettirmek için kendinden ödünler verir.
Evet, hayat erkekler için daha kolaydır. Ama erkeklerin işi de genelde çok kolay değildir. Toplumda güçlü olmanın da büyük bir bedeli vardır. Erkek kendini kolay ifade edemez, etse de doğru şekilde kendini dışa vuramaz.
Bu doğanın kanunu olsa gerek... Herkese başka bir zorluk, başka bir zevk, başka bir mutluluk verilmiş...
Herşeye rağmen ne kadar güzel ki hayat (yine de!) sonsuz bir macera...
-------------------------------
“Değişmeyeceğim… Bu benim dünyam değil… Bildiğim, kendi gitmek üzere seçtiğim bir yol var. / Ain't gonna change, it's not my world… Before me there's a road I know… The one I chose myself to go.” - Sounds of Solitude - MYSLOVITZ
--------------------------------
12/06/2005
--------------
Subscribe to:
Posts (Atom)
Friedrich Nietzsche says...
"You have your way... I have my way... As for the right way, the correct way, it doesn't exist..."
-- Friedrich Wilhelm Nietzsche (philosopher and classical philologist) [1844-1900] .
-- Friedrich Wilhelm Nietzsche (philosopher and classical philologist) [1844-1900] .
Popular Posts
-
"... Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır ...
-
Perfect?.... It was 1998... It was the year of my generation... It was the times when I was trying to understand the world... I was tryin...
-
It is a wonderful feeling to recognize the unity of a complex of phenomena that to direct observation appear to be quite separate t...
-
Yine geldi, çattı. Dünya üzerindeki en önemli tüketim günü ;- Sevgilililer Günü !- /Again we have it. The greatest consumption day on the p...
-
by Pablo Neruda He who becomes the slave of habit, who follows the same routes every day, who never changes pace, who does not risk and...
-
Merhaba, 2011 bahar ayinda Turkiye’de gerceklesecek festivallerin ve önemli etkinliklerin bir listesini yaptim. Etkinlikler kronolojik olara...
-
Merhaba, 2011 temmuz ayinda Turkiye’de gerceklesecek festivallerin ve önemli etkinliklerin bir listesini yaptim. Etkinlikler kronolojik olar...
-
Ugur MUMCU (August 22nd 1942-January 24th 1993) A Courageous Intellectual to Remember... Uğur MUMCU was a pioneer in investigative journalis...
-
Merhaba, 2011 haziran ayinda Turkiye’de gerceklesecek festivallerin ve önemli etkinliklerin bir listesini yaptim. Etkinlikler kronolojik ola...
Paul Valéry says...
"That which has been believed by everyone, always and everywhere, has every chance of being false. / Herkes tarafından doğru kabul edilen şeyler büyük olasılıkla yanlıştır."
-- Paul Valéry (poet, essayist, and philosopher) [1871-1945]
-- Paul Valéry (poet, essayist, and philosopher) [1871-1945]
Frantz Fanon says...
"In the world through which I travel, I am endlessly creating myself."
-- Frantz Fanon (psychiatrist, philosopher, revolutionary and author) [1925-1961].
-- Frantz Fanon (psychiatrist, philosopher, revolutionary and author) [1925-1961].
Alain says...
"Nothing is more dangerous than an idea, when a man has only one idea." /\
"One of the hardest things in the world is saying the thing said everyone says with a thinking. /Dünyanın en zor şeylerinden biri, herkesin düşünmeden söylediğini, düşünerek söylemektir."
Alain, (poet and philosopher) [1868 - 1951].
"One of the hardest things in the world is saying the thing said everyone says with a thinking. /Dünyanın en zor şeylerinden biri, herkesin düşünmeden söylediğini, düşünerek söylemektir."
Alain, (poet and philosopher) [1868 - 1951].